https://dasitad.com/index.php/darussifa/issue/feedDARUŞŞİFA İSLAM TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ2023-06-30T22:20:52+03:00Editörinfo@dasitad.comOpen Journal Systems<p>DARÜŞŞİFA İSLAM TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ</p> <p>e-ISSN: 2822-4949</p> <p>Darüşşifa İslam Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi,1 Mart 2022’de yayın hayatına başlamıştır ve ilk sayısı Haziran 2022’de yayımlanmıştır. Dergimiz başta İslam Medeniyetinde Tıp, Sağlık Bilimleri, Eczacılık, Tıbbı Nebevi, Halk Bilimleri ve Veterinerlik, İlahiyat, Felsefe, Sosyoloji, Tarih ve Bilim Tarihi alanlarının tarihine dair makale, derleme, kritik, çeviri ve doktora tez özeti türünden bilimsel çalışmaları kabul edecektir. Söz konusu alanlara ait olmak üzere hakem değerlendirmesine sunulan, hakem değerlendirmesi sonucunda yayımlanabilir oluru almış ve Yayım Kurulu tarafından yayımlanması kararlaştırılmış makaleleri online ortamda yayımlayacak uluslararası hakemli bir dergidir. Haziran ve Aralık tarihlerinde olmak üzere periyodik olarak yılda iki defa yayımlanması planlanan Darüşşifa İslam Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi, nitelikli bilimsel araştırmaların yaygınlaşmasını önemsemekte, bu ürünleri ilgili okurlara ve bilimin gelişmesini destekleyen kişi ve kurumlara ulaştırmayı amaçlamaktadır. Süreçleri yayın etiğine ve hizmet kalitesine uygun olarak yürüten Darüşşifa İslam Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi Dergisi, bilimsel değeri yüksek makaleler yayımlamak suretiyle uluslararası indekslerde taranma yanında dolaylı olarak genç araştırmacıların akademik açıdan yetişmelerine katkı sağlamayı hedeflemektedir. Makalenin ister yayımlanabilir ister yayımlanamaz olduğuna karar verilsin, bütün hakem raporlarının aynı zamanda araştırmacıyı bilimsel çalışma yapma kabiliyeti açısından eğiteceğini düşünmekteyiz.</p>https://dasitad.com/index.php/darussifa/article/view/44Yemen’de Bir Bulgar Hekim (1877-1878) / Dr. Hristo Stambolski2023-02-14T14:15:13+03:00Yavuz Selim SERTsertyavuzselim56@gmail.com<p>Çalışmamıza konu olan eser, Hristo Stambolski’nin meslek hayatı boyunca kaleme aldığı hatıratının, Yemen zamanını kapsamaktadır. Tamamı üç cilt olan eserin ikinci cildinin dördüncü bölümünde bulunan bu kısım, Yemen’de Bir Bulgar Hekim (1877-1878) adıyla, Hüseyin Mevsim tarafından Türkçeye çevrilerek Yeditepe Yayınevi’nde 2020 yılında basılmıştır. Eserde Hristo’nun yolculuğun başından itibaren, sürgün süreci ve sonrasında gelişen olayları ayrıntılı olarak anlattığı görülmektedir. Eser hem dönemin siyasi yapısına hem İstanbul’dan Yemen’e kadar geçen rotadaki yerlerin bilgisine yer vermektedir. Bizim için en önemli yönü ise gerek asker gerekse sivil halk içinde görülen hastalıklar ve tedavilerine dair verdiği ayrıntılarla, tıp tarihi açısından farklı bir kapı aralamış olmasıdır.</p>2023-06-30T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2023 DARUŞŞİFA İSLAM TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİhttps://dasitad.com/index.php/darussifa/article/view/49Biyografilerle Adudî Hastahanesi Tarihi / Ahmet Güner 2023-05-10T23:18:53+03:00Eyüp KURTekurt@aku.edu.tr<p>İslam uygarlığının özelliklerini yansıtan kurumlardan biri de hastanelerdir. Tarihi süreç içinde “bîmâristan dâruşşifa, şifâhâne” gibi farklı isimlerle adlandırılan bu kurumlar, ait oldukları toplumların gelişmişlik seviyelerini ve canlıya verdikleri değeri de gösterirler. İslam uygarlığının en parlak döneminde Bağdat’da kurulan ve sonrakilere örnek olan Adudî hastanesi sözünü ettiğimiz özellikleri yansıtması açısından önemli bir örnektir. Bu kurumun tanıtılması için alanın uzmanlarından Ahmet GÜNER tarafından telif edilen “<em>Biyografilerle Adudî Hastahanesi Tarihi</em>” adlı eser; hem bu kurumun tanıtılmasını hem de dönemiyle ilgili gelişmişlik seviyesini göstermesi açısından önem arz etmektedir. Eserin değerlendirilmesini yönelik olmak üzere; İslam uygarlığı kurumları içinde hastanelerin yeri, eseri telif eden müellifin konuyla ilgili vukûfiyeti, ilgili dönemde kurulan sağlık kurumlarının tanıtılması için çalışmanın önemi gibi konular üzerinde durulmuştur. </p> <div id="F7C05B11_33FF_D3FD_DE73_CBE8A62BBB7B"> </div> <div id="F7C05B11_33FF_D3FD_DE73_CBE8A62BBB7B"> </div>2023-06-30T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2023 DARUŞŞİFA İSLAM TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİhttps://dasitad.com/index.php/darussifa/article/view/45Artuklu Döneminde Tıp Faaliyetleri2023-04-06T19:37:45+03:00Ceren ARSLAN ÖZÜDOĞRUcerenarsoz@gmail.com<p>Oğuzların Döğer boyuna mensup olan Artuklular, Selçuklu ordusuyla birlikte Anadolu’ya gelmiş, onların hizmetinde uzun yıllar bulunmuş ve mühim vazifelerde görev almışlardır. Selçuklu Devleti’nin zayıflamasıyla oluşan otorite boşluğunda 1092 yılında önce Hısn-ı Keyfa Artukluları daha sonra 1106’da Mardin Artukluları son olarak 1112’de ise Harput Artukluları adı altında müstakil beylikler olarak Anadolu’nun güneyinde kurulmuştur. Devlet yönetimi ve işleyişi olarak Türk gelenek ve göreneklerine bağlı kalmışlar, beylik olarak bir çatı altında bulundukları dönem çok sınırlı olsa da ayrı beylikler olarak benzer siyasi ve kültürel hayat yaşamışlardır. Hâkimiyet kurdukları Diyarbakır (Amîd), Mardin, Silvan (Meyyâfârikîn), Nusaybin, Kızıltepe (Düneysir-Koçhisar), Hasankeyf (Hısn-ı Keyfa) ve Harput’ta inşa ettikleri medrese, darüşşifa, kütüphane gibi kurumlarla bilimin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Artuklu hükümdarları Türk hükümdarlarının genel adetlerine bağlı kalarak ilim adamlarını desteklemiş, çeşitli kurumlar kurup onları vakıf sistemiyle uzun yıllar ayakta tutmayı başarmışlardır. Artuklu medreselerinde İslami ilimler dışında tıp, felsefe, mantık gibi pozitif ilimlerin de okutulduğu bilinse de tıp eğitiminin nasıl verildiği hususunda bilgiler kısıtlıdır. Artukluların yakın ilişkide oldukları Zengî, Eyyûbî ve Selçuklu Devletli ile paralel bir uygulama yaptıkları düşünülür. Bu devletlerde görev almış Artuklu topraklarında yetişmiş tabiplerin varlığı bunu desteklemektedir. Artuklu döneminde yetişen hekimlerin büyük çoğunluğunun Bağdat, Halep ve Musul gibi şehirlerde yüksek öğrenim aldıkları tarihi kayıtlarda geçmektedir. Mardin, Diyarbakır ve Düneysir gibi beyliğin önemli şehirlerinde tıp ilminin konuşulup tartışıldığı ve toplantıların yapıldığı, bu konuda eserlerin telif edildiği bilinmektedir.</p> <p>Artuklular Silvan, Harput ve Mardin’de darüşşifa (hastane) inşa etmişlerdir. Mardin’deki darüşşifa bunlardan en önemlisidir. Dönemin ünlü hekimlerinin görev aldığı darüşşifa 19. yüzyılın başına kadar hizmet vermiştir. Artuklu döneminde çok sayıda tabip yetişmiştir. Bu tabipler kendi ülkeleri dışında dönemin ilim merkezleri olan Bağdat, Şam, Halep ve Musul gibi şehirlerde hizmet vermiştir. Bunun yanında Artuklu toprakları dışarıdan gelen tabiplere de ev sahipliği yapmıştır. Dönemin ünlü bilim adamı el-Cezerî Diyarbakır Artuklu Sarayı’nda görev aldığı sürede Artuklu hükümdarı Nasiruddin Mahmud’un isteğiyle kaleme aldığı kitabı “<em>Kitâb fî Ma</em><em>ʿ</em><em>rifeti’l</em><em>-</em><em>ḥ</em><em>iyeli’l-hendesiyye</em>’de tıp alanına hizmet eden çeşitli aletler tasarlamıştır. Onun yaptığı bu çizimler dönemin ilmi çalışmalarının düzeyi hakkında belge niteliği taşırken Artukluların tıp alanına katkılarını gözler önüne sermektedir. Bu çalışmada, Artukluların 1092 yılında kuruluşundan 1409 yılında yıkılışına kadar geçen sürede genel olarak tıp ilmi içerisine giren konular ele alınmaya çalışılmıştır.</p>2023-06-30T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2023 DARUŞŞİFA İSLAM TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİhttps://dasitad.com/index.php/darussifa/article/view/39VII. Haçlı Seferi ve Salgın Hastalıklar2023-04-04T00:14:42+03:00Musa DEMİRmusa._demir@hotmail.com<p>Fransa Kralı IX. Louis, 1244 tarihinde malaria (sıtma) hastalığına yakalanmış, bu hastalık sebebiyle de bilincini kaybetmiş, bilinci kapalıyken hizmetçileri onun öldüğünü zannetmişti. IX. Louis, hastalıktan kurutulup iyileşmesi halinde bir Haçlı Seferi düzenleyeceğine yemin etmişti.</p> <p><span style="font-size: 0.875rem;">IX. Louis sağlığına kavuştuktan hemen sonra Haçlı Seferi hazırlıklarına başlamış ve 11 Eylül 1248 tarihinde Kıbrıs’a gelmişti. 4 Haziran 1249 tarihinde Dimyat önlerine gelerek burayı kısa zamanda almıştı. Daha sonra IX. Louis’in kardeşi Artios Kontu Robert, Mansûra’daki Müslümanların karargâhında bulunan askerlere baskın yapmıştı. Bu baskın sonucunda ordu komutanı Fahreddin Şeyhu’ş-Şuyûh da olmak üzere birçok Müslüman asker şehit edilmişti. Eyyûbî ordusundaki Memlük birliğinin bir kısmı bu kargaşadan kurtulup Mansûra’nın dar sokaklarına pusu kurmuş ve Haçlıların şehrin sokaklarına girmelerini beklemişti. Haçlı birlikleri şehrin sokaklarına girdikten sonra aniden hücum ederek şövalyelerin tamamına yakınını öldürmüşlerdi. Böylece Haçlılar, Mansûra’da istediklerini elde edemeden büyük bir zayiat vererek oradan çekilmek zorunda kalmışlardı.</span></p> <p>Bu sırada Mısır Eyyûbî hükümdarı Melikü’s-Sâlih (637-647/1240-1249) yakalanmış olduğu verem hastalığından dolayı vefat etmiş yerine oğlu Turanşah, Eyyûbî tahtına geçmişti. Turanşah, tahta geçer geçmez Haçlılarla etkili bir şekilde mücadele etmek için hafif gemiler yaptırmış, Haçlılara, Nil Nehri yoluyla Dimyat’tan erzak ve savaş teçhizatının getirilmesini engellemişti. Turanşah, daha sonra orduya pek çok asker katarak orduyu da güçlendirmişti. Turanşah, bu hazırlıkları yaparken Haçlı birlikleri açlık ve salgın hastalıklarla mücadele etmekteydi. Neticede IX. Louis, Müslümanlar karşısında kazanma ihtimali olmadığını anlayınca anlaşma yapmak üzere Turanşah’a bir elçi heyeti göndermiş fakat istenilen anlaşma sağlanamamıştı.</p> <p><span style="font-size: 0.875rem;">IX. Louis, Turanşah ile anlaşma sağlayamayınca orduyu geri çekerek Dimyat’a dönmeye karar verdi. Bu durumdan haberdar olan Turanşah, orduya Haçlılar üzerine saldırı emri verdi. Bu saldırıda birçok Haçlı askeri öldürüldü. Dizanteri hastalığına yakalanan IX. Louis’i adamları bir kulübeye götürdü. Haçlı şövalyeleri arasında erzak eksikliği ve temiz su sıkıntısından dolayı çeşitli salgın hastalıklar yayıldı. Hastalığa yakalanan askerlerin diş etlerinde ölü tabakalar çıktı. Öyle ki hastaların yiyeceklerini çiğneyebilmeleri için cerrahlar bu etleri kesmek zorunda kaldı. Diğer bir salgının belirtileri ise bacaklardaki etlerin kuruması ve derinin üzerinde siyah toprak renginde beneklerin oluşması şeklindeydi. Ayrıca hastalığa yakalananların dişleri çürümeye başlıyordu. Akabinde burunları kanıyor ve daha sonra ölüyorlardı. Bunun neticesinde IX. Louis, ordunun çok fazla zayiat verdiğini görünce Müslümanlara karşı daha fazla direnemeyeceğine kanaat getirdi. Önde gelen komutanlarıyla yaptığı toplantı sonrasında Turanşah’tan emân dileyip teslim olmaya karar verdi.</span></p> <p>Turanşah, Haçlıların emân talebine olumlu karşılık verdi. Müslümanlarla Haçlılar arasında anlaşma yapılırken Marcel adında biri; IX. Louis’in haberi olmadığı halde “Şövalyeler! Kralımızın kesin emri, Müslümanlara kayıtsız şartsız teslim olunuz.” dedi. Haçlı şövalyeleri bu emri kralın bir isteği zannederek bütün silahlarını Müslümanlara verip teslim oldu. Böylece VII. Haçlı Seferi büyük bir hüsranla sonuçlandı. Daha sonra IX. Louis, 1270 yılında Tunus üzerine VIII. Haçlı Seferini düzenledi. Burada kendisi de dahil olmak üzere, oğlu ve ordusunun büyük bir kısmı veba hastalığına yakalanarak öldü.</p>2023-06-30T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2023 DARUŞŞİFA İSLAM TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİhttps://dasitad.com/index.php/darussifa/article/view/47Orta Çağ’da Musikişinas Hekimler2023-06-15T17:04:55+03:00Nadir KARAKUŞnadirkarakus@hitit.edu.tr<p style="font-weight: 400;">Tarihin bilinen en eski çağlarından beri musiki var olduğu gibi insanların tedavilerinde ve içsel sıkıntılarının giderilmesinde rol oynamıştır. Bu hususu, Eski Yunan’dan Hindistan’a, Çin’den Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada açıkça görmemiz mümkündür. İlk çağ filozofu Eflâtun, ruhu terbiye eden biricik vasıta olarak görürken, Yunan mitolojisinde güzel lir çalmasıyla bilinen Apollon, bu aleti en güzel şekilde icra ederek insanların sıkıntılarını gidermiştir. Çinli düşünür Konfüçyüs, müziğin insan hayatında yapabileceği olumlu değişikliklere işaret ederken Türkistanlı Fârâbî, farklı akortlar ve ritimlerle insanların ruh hallerinin bir anda değişebileceğini ortaya koymuştur. Türkistan ve Maverâünnehir’de genellikle kadınların üstlendiği ruh çağırma etkinliği, hastaların tedavisinde aktif olarak kullanılmış, bu şifacı kadınlar, ruh çağırarak, el çırparak ve başka garip hareketlerle hastaları tedavi etmişlerdir. Orta Çağ’ın hekimleri ise Bağdat, Dımaşk, Kahire gibi şehirlerinde hem hekimlik yapmış hem de ut çalıp ney üfleyerek hastaları tedavi etmişlerdir. Bu husus Haçlı seferlerinin merkezinde yer alan Dımaşk’taki Nûreddin Zengî’nin açtığı büyük hastanede fazlasıyla gerçekleşmiştir. Burada görev yapan hekimler, akıl hastalıklarının tedavisinde musikiden etkin olarak faydalanmışlardır. Bu isimler arasında Endülüs’ten bölgeye hicret eden Ebü’l-Hakem el-Bâhilî ve onun oğlu Ebü’l-Mecd Efzalüddin gibi önemli hekimleri sayabiliriz. Hekimlikleri yanında filozoflukları ile de bilinen Batılıların “Avicenna” dedikleri İbn Sînâ, Fârâbî, Râzî, Kindî gibi öncüler de musikinin hastaların tedavisinde oynadığı yapıcı role işaret etmişlerdir. Reyli hekim ve filozof Ebû Bekir er-Râzî melankolik hastaların çeşitli faaliyetlerle meşgul edilerek tedavi edilmeleri gerektiğini savunmuş ve onların avlanma, balık tutma gibi meşgaleler yanında musiki ile de tedavi edilmelerini öğütlemiştir. İlk İslâm filozoflarından Yakub el-Kindî ise müzik ile insan sağlığı arasında sıkı bir bağ olduğunu ortaya koymuştur. el-Kindî, müzik ve nefes ilişkisini gündeme taşıyarak, musikinin insan sağlığına olan olumlu katkısına dikkat çekmiştir. Bu çalışmalar ise daha sonra Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar dönemindeki modern dâruşşifâlara ilham kaynağı olmuştur.</p>2023-06-30T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2023 DARUŞŞİFA İSLAM TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ